28 Kasım 2013 Perşembe

Zor Kadınlar

Kadınlar zoru sever, 
Uğruna mücadele eder,
Kavgaların sonunda barışmaları sever...
Savaşıp kazandığını sever,
Önüne serilmiş olanı değil.
Ne kadar kolay elde ederse
O kadar kolay vazgeçer.

Anaçlık işte ruhumuzda var, bir şeyleri bozuk alıp düzeltmek, hamuru şekillendirmek, parçaları birleştirmek, elimizdekilerden yenisini üretmek, bunlar bizim doğamızda var. Hayatımıza giren erkekleri değiştirmeye, onlara var olmayan özellikler eklemeye çabalamamız bundan belki... Acı çeken, incinmiş, bunu örtbas etmeye çalışan erkeklere zaafımız bundan belki... Onları bağrımıza basma isteğimiz, iyileştirme isteğimiz, kötü olanın içindeki iyiliği keşfetme isteğimiz çocuk yetiştirme güdülerimizden geliyor belki...
İster kabul etsin ister etmesin, çoğu kadının ilk aşkı acıklıdır. Hiçbirimiz gidip de okulun düzgün, dürüst, efendi çocuğuna aşık olmamışızdır, olduksa da o kesin başkasına aşıktır... Genelde kötü çocuklardır ilk aşklar, değer vermeyen, acıtanlar... Hak ettiğimizi bize sunandan çok, onu zorla almaya çalıştıklarımız kıymetlidir bize. Olan da bu iyi kalpli çocuklara olur. Biz kendi yarattığımız aşk acısında kaybolurken yok yere onlar da sürükleniverir işte.
Sonra ergenlik geçer, bu kadınlar büyür, içlerinde bir boşluk, en mükemmel giden ilişkilerinde bile dönem dönem bu boşluk olur az ya da çok. Bunu karşıdakine hissettirmediyse sorun yok, sürekli bir boşluk değildir çünkü bu, dedim ya dönem dönem, gelir gider. Kimisi bu boşluğa kendini kaptırıp elindekini mahveder, yine olan iyi çocuğa olur, kimisi bu boşluğu görmezden gelmeyi öğrenir, kimi de kapatmayı. O boşluğu kapatmayı bilmiyorum, ama biliyorum ki hayatımı altüst de etsem o boşluğu dolduracak olanı bulmak mümkün değil. Daha da kötüsü, boşluğu derinleştirmek, göz ardı edilmeyecek kadar derinleştirmek... O zaman onla yaşamak daha da zor.
Ne yazık ki hayatta ruh ikizi diye bir halt yok. Yazık ki "doğru insan" sandıklarımız, genelde bizi doğru insan olarak görmeyenlerdir. Zoru elde etmeye çalışırken var olanları mahvetmekte, bozuğu düzeltmeye uğraşırken çalışanı bozmakta, parçaları birleştireyim derken daha da ufalamakta üstümüze yok.
Anlaşılmaz olduğumuzu düşünenler haksız mı? Biz bile kendimizi anlayamazken onlar bizi nasıl anlasın? Biz kendimizi tanıyamazken onlar nasıl tanısın? Şahsen ben, aklımı başıma topladığım yaşları lise çağları olarak sayarsam, gerçi öyle de değil ama, yaklaşık bir on yıldır kendimi tanımaya, hayattan beklentilerimi öğrenmeye, ihtiyaçlarımı tanımlamaya çalışıyorum. Sonuç mu? Hmmm, kafa karışıklığı, yani kendimi tanımakta pek başarılı değilim. Hal böyleyken hayatımda üç beş aydır olan bir yabancının, haydi abartalım üç beş yıl olsun, yine de beni tanımasını nasıl beklerim ki? Ben ki doğduğumdan beri kendimleyim ve buna rağmen on yıldır yapamadıklarımı onun yapmasını nasıl beklerim ki...
Bunu yapan birini bulduğunuzu iddia ediyorsanız, sakın ha elinizden kaçırmayın! Çünkü onun doğaüstü güçleri var demektir :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder