Hayatınızın geri kalanını birlikte geçirme planları yaparsınız. Size en yakın oluverir, kimseyle geçirmediğiniz kadar çok zaman geçirir, fiziksel olarak bir arada olmadığınız zamanlarda bile yanındaymışçasına paylaşırsınız hayatı.
Uzun ilişkiler berbattır: Yapışır kalırsınız bir yabancıya. İlişkiniz eskise de öyle hayatınızın merkezine oturmuştur ki çekip atmaya kalktığınızda dağıtıverir her şeyi. Bittiği halde sırf hayatı parçalara ayrılmasın diye sürdürür bir taraf, "eskisi gibi" olmadığı halde, o hayatınızın ortasında parçaların birleştiği bir gövde haline gelmiştir, parçalar ona göre şekillenmiş, törpülenmiş... "Onu çıkarttığım anda bir daha hiçbir şey yerli yerine oturamayacak" sanrısından cesaret edemezsin çıkarmaya. Halbuki nasıl zamanla ona göre şekillendinse, yeni düzene de ayak uydurursun bu korkaklık niye?
Uzun ilişkiler mükemmeldir: Sığınabileceğiniz bir kucak, kendinizi kötü hissettiğinizde, başınız sıkıştığında sarılacağınız bir adam, size verdiği huzur değişilmez. Varlığı bile hayata karşı gücünüzü katlamaya yeter, özel bir çabaya gerek yok. İçini ısıtan, sırtını dik tutan, göze almanı sağlayan hep onun varlığıdır. Olmasa da yaparsın ama, içinde bir tedirginlikle atarsın adımlarını, varlığı sana temkinli bir yürüyüşten koşar adıma geçme güvenini verir. Ondandır işte yoklupunda ayaklarının birbirine dolaşması. "yokluğunda" koşulu için uzun ilişkiler leştir işte sırf bu sebepten!